Güçlü Türkiye Önce Olmasın!
- 30 Ağustos 2009 Pazar
- Bu yazı 17183 kez okundu
Milli bayramlarımızdan belki de en önemlisi diyebileceğimiz 30 Ağustos ve Zafer Bayramı’na Açılım Polemikleri, bir teğmenin eline verdiği pimi çekilmiş bomba yüzünden ölen 4 er ve TSK’nın “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganları ile kutluyoruz.
Başta açılım polemiklerinin getirdiği gergin ve kırgın ortam ve buna tuz biber olan ve ne siyasilerin ne de TSK’nın yorumladığı 4 er’in şehit olduğu olay.
Ülkemizde hemen hemen tüm erkekler askerlik görevini yapmıştır. Bir şekilde o kışladan içeri girmiş, uzun ya da kısa dönem bu şerefli vatan borcunu yerine getirmiştir. Tabii bir çok olaya ve kendini şaşırtan şeylere şahit olanlar da mutlaka ki olmuştur bu süreçte. Konumuz elbette bu süreçte yaşananlar değildir? Konumuz bu bayrama girilen slogandaki önceliklerin nasıl olması gerektiğini dair düşüncelerimiz.
Yani bu sloganla verilen mesajdan herkes aynı şeyi anlıyor. Güçlü bir Türkiye için Güçlü bir orduya gerek var. Peki sorular şunlar: Ordumuz güçsüz mü? Terör denen bu illeti ben çocukluğumdan beri sürekli duyuyorum neden şuana kadar bir avuç çabulcuya haddini bildirebilmiş değiliz? Peki Türkiye güçsüz mü?
Elbetteki Türkiye öyle güçsüz bir ülke değil.
Peki ya slogandaki yerleri değistirsek nasıl bir anlam çıkar ortaya?
GÜÇLÜ TÜRKİYE, GÜÇLÜ ORDU?
Aslında olması gereken de bu değil midir? Yani ülke ne kadar güçlü ise ordusunu da o kadar güçlendirmeyecek midir? Güçsüz parasız bir ülkenin ne kadar güçlü ordusu olabilir? Ya da ne kadar süre bu güçlü orduyu finanse edebilir? Mesela güçsüz olan bir ülke olsa ve ordudaki rütbeli personel ve diğer maaşlı çalışanlar banka matiklerine gittiklerinde maaşlarının yatmadığını görseler. Durum nasıl olur? Vatan millet sakarya söylemlerinde değişme olur mu? Maaş yatmamış diye hersey vatan için temposunda yürümeye aynı şevkle devam ederler mi? Gücü tükenmiş bir ülkenin ordusunu beslemesi mümkün müdür? Elbetteki hayır.
Basit birkaç strateji oyununu oynayan herkes az çok oyunda başarılı olmasının yollarını iyi bilir! Önce üreten bir grup oluşturursunuz. Bunun içinde oduncusu, madencisi, ustası, çiftçisi gibi unsurlar vardır. Bu arada saldırılara karşı koymak ve medeniyetinizi korumak için de askerler oluşturursunuz elinizdeki üretim kaynığının sağladığı imkanlarla. Sonra oyun böyle sürer. Üreten kesim güçlendikçe askerlerinizi güçlendirirş daha iyi donanımlar sağlarsınız. İlk başta 3-5 olan asker sayısınızı da artırabilirsiniz. Kaynaklarınızı artırmaya da devam edersiniz bu süre içinde. Elinizde kaynaklar arttıkça daha üst düzey silahlarla donatırsınız ordunuzu ve asker sayınızı da artırabilirsiniz. Böylece hem saldırılara karşı koyarak medeniyetinizi korur, hem de gerektiğinde sizde saldırarak rakibiniz olan medeniyetleri yok edebilirsiniz.
Bu, basit bir oyundaki mantık. Açıkcası gerçek yaşamdan da çok farklı değil. Geliştirilen yapay zeka ve senaryonun mantığ aynen böyle çalışıyorı. Çünkü siz güçlendiğiniz süre içinde yapay zekada sizi tehdit eden unsurların üretim kaynaklarını güçlendirmeye ve daha ekipmanlı bir ordu kurmaya devam edecektir. Sizin de onlara karşı koyabilmenizin ve medeniyetinizin devamını sağlamanızın tek yolu üretim gücünüzü yitermeden, artırarak üretmeye devam etmektir. Ancak böylece güçlü bir ordu kurabilir ve bu ordunun kaynaklarını hazırlamış olabilirsiniz.
Tarihin nasıl geliştiğini de düşünürseniz, bunları birbiriyle bağlayabilirsiniz. Tarihi süreçte medeniyetin gelişmesinin en önemli dönüm noktası sabanın bulunmasıdır. Saban bulunana kadar insanlar sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar üretebilmiştir. Oysa saban bulunduktan sonra üretim artısı ortaya çıkmış, böylece farklı mesleklerden insanlar yeni alanlarla uğraşmaya başlamışlardır. Üretim artısı yükseldikçe bu ayrım daha da artmıştır. Mesela rahipler ortaya çıkmıştır, üretenleri koruyan askerler. Düşünsenize aç bir insan sizi koruyabilir mi?
Peki sloganın söyleniş tarzı doğrumu sizce bu durumda? Yani “Güçlü ordu, Güçlü Türkiye” mi? Yoksa “Güçlü Türkiye, Güçlü Ordu”mu?
Yine daha somut ve yakın bir örnek verelim. Özel sektörde çalışanlar bu durumu daha iyi anlayacaktır. Yaşanan kriz ortamlarında genelde yöneticileriniz ya da patronlarınız size maaş zamlarınızın durdurulduğunu veya daha da ileri giderek maaşlarınızın düşürüldüğünü söylerler. Gerekçeleri açıktır. Güçle bir işletme yapısını ayakta tutabilmek. Yani güçlü çalışan, güçlü işletme değildir yapılması düşünülen. Ayakta kalabilmenin tek koşulu gücünü yitirmemiş bir işletmedir. Güçlü çalışanın ancak güçlü bir işletme ile sağlanabileceğini söylerler çalışanlara. Ki haklılardır da. Zira gücünü yitiren bir işletme size maaşısınızı birkaç ay daha verebilir tam olarak ama ya sonrası. Evet sonrasında gücünü yitiren ve güçlü çalısanlarının varlığını sürdürmeye çalışan işletme iflas eder. Böylece ne güçlü çalışan kalır ortada ne de bir işletme. Bir çok özel sektör çalışanı kriz süreçlerinde bu ve buna benzer senaryoyu bir şekilde yaşamışlardır.
Bugüne kadar yaşadığmıız krizlerle ilgili genelde fedakarlıkları yapması beklenenler de özel sektör olmuştur, dar gelirli çalışanlar, küçük esnaf. Peki ya diğerleri. Onlar süreçte fedakarlıkları yapanların sayesinde ayakta durmaya devam eden güçlü, yaşam standardını koruyan ve kriz var nidaları atanlar değiller midir? Bunlardan kaç tanesi çok yakan makam arabasına daha az binmeyi düşünmüştür, kaç tanesi giderleri kısmayı düşünmüştür. Fedakarlık olsun diye fazladan 1 saat de ben ücret almadan çalışayım demiştir.
Evet konu biraz dağılıyor ama güçlü bir ülke ve güçlü bir ordu. Ancak ve ancak güçlü bir ekomiyle, güçlü iktisadi kalkınmayla olur. Dünyanın neresinde güçlü ordusu olan bir ülkeninde bundan dolayı güçlü olduğu görülmüştür çağımızda. Çağımızda diyorum çünkü eski çağlarda güçlü ordusu olan diğer milletlerle savaşır kazanır ve ellerindekileri alırdı. Böylece güçlü ordu güçlü ülkenin olmasında bir araçtı. Peki ya günümüzde durum böylemi? Ekonomik alanda ciddi bir güç olan ve hepimizin evlerine ürettikleri ürünlerle giren Çin bu gücünü ordusunun güçlü olmasına mı borçlu. Ya da diğer bir yakın komşusu Japonya.
Peki bizde neden Güçlü bir ordunun Güçlü bir Türkiyenin koşulu olduğu gibi bir düşünce empoze edilmeye çalışıyor. Ordunun, bütçesinin ve yaptıklarının sorgulanmasından mı kaygı duyuluyor? Statü değişiki gibi bir kaygı mı var yoksa? Yada Postmodern bir ordunun gerçeklerinin bu kadar konuşuluyor olmasının yarattığı endişeler sonucunda bir manipülasyonla durum kurtarılmaya mı çabalanıyor?
Peki ya ordunun giderlerini karşılayamayan bir ülke olsa, maaşları ödenmese güçlü ordu nasıl olur da Türkiyeyi Güçlü bir ülke haline getirebilir.
Çoğu siyasi ve bir çok bürokratın konuşmalarını dinlediğimde aklıma hep Rüştü Asyalı’nın oynadığı Keloğlan filmleri gelir. İşten çok o kadar laf üretilirki bu filimlerde. Diyalogları hayranlıkla ve hayretle izlersiniz. Edebi birer metin gibi süslenmiş diyaloglar arasında masalsı bir dünyayı yaşarsınız.
Ancak hayat masal gibi olağanüstü şeyler barındırmaz içinde. Mucizeler yoktur. Gerçekler vardır. Bu gerçekleri kabul edebilenlerin ve var gücüyle çalışanların başarılı olduğu bir düzen vardır hayatta.
Yani bir slogandan nelerde çıkarmışsın diye düşünebilirsiniz. Ancak bu resimden başka nasıl bir analiz çıkarılabilir ki!
Siz karar verin. Demokrasi amaçmıdır, araçmıdır diye bir polimik var ya, ondaki gibi. Güçlü bir ülke için, güçlü bir ordumu gerekir. Yoksa güçlü bir ordu için güçlü bir ülkemi?
Karar sizin. Ben sadece bu kavram kargaşası ile insanlara enformasyon yolu ile gönderilmek istenen bir manipülasyonu analiz etmeye çalıştım.
Doğrusu hangisi olabilir buna da siz karar verin?
- Köylünün Silosunu otel yapanlar kamusal çıkardan bahsediyor - 26 Nisan 2024 Cuma
- Son düzlükte değişim ile statükocular başa baş gidiyor - 27 Mart 2024 Çarşamba
- Belediyenin sadece kentsel dönüşüm değil, yol konusunda da karnesi kırık - 18 Mart 2024 Pazartesi
- Anketler o kadar mı kötü? Artık neden medet umacaklarını şaşırdılar - 13 Mart 2024 Çarşamba
- Neden Ünlüce olmamalı? - 13 Şubat 2024 Salı
- TOKİ’ye köstek olanlar TOKİ mağdurlarına destek oluyorlar - 5 Şubat 2024 Pazartesi
- Büyükerşen, 25 yılda 26 sözü tamamlayamadan başkanlığı bırakıyor - 12 Ocak 2024 Cuma
- Madem efsanesin, bağımsız aday ol da namın yürüsün bari!.. - 25 Aralık 2023 Pazartesi
- Ne yapacaktı Büyükerşen’e, herkesin içinde git mi diyecekti? - 17 Aralık 2023 Pazar
- Algı operasyonları anketlerle yeniden başladı - 1 Kasım 2023 Çarşamba
- 185 bin nüfuslu Linz’in tramvaylarıyla buraya kadar - 24 Ekim 2023 Salı
- Erşen değil, Engelşen (miş) - 2 Eylül 2023 Cumartesi
- Büyükerşen’in en zor seçimi olsa gerek! - 22 Ağustos 2023 Salı
- Çavuşoğlu Ak Parti’nin Büyükşehir Adayı mı? - 18 Ağustos 2023 Cuma
- Adam gibi davransaydınız da size oy verseydik!.. - 13 Ağustos 2023 Pazar
- Yerel seçimlere doğru Eskişehir’in hali.. - 8 Ağustos 2023 Salı
- Asrın seçiminde kazanan Türkiye Yüzyılı oldu - 29 Mayıs 2023 Pazartesi
- Ankara’nın Melih’i Var da Eskişehir’in Neden Olmasın - 31 Mart 2023 Cuma
- Yine aklımızla da hafızamızla da alay mı ediyorsunuz? - 26 Ocak 2023 Perşembe
- Açıklıyorum! Ben de Başkanlığa Adayım 26 Söz Veriyorum!... - 8 Eylül 2022 Perşembe
- Kendileri Kaçak Yapmaya Alışkın Olunca HER İNŞAATI KAÇAK SANIYORLAR - 4 Ağustos 2022 Perşembe
- 15 Temmuz’da Postallardan Medet Umanlara Karşı Meydandaydık - 15 Temmuz 2022 Cuma
- Eskişehir Basının Festival Sarmalı - 22 Haziran 2022 Çarşamba
- Yoga Bahane, Algı Şahane - 31 Mayıs 2022 Salı
- Yerel Medyanın Anketle İmtihanı! - 20 Mayıs 2022 Cuma
- Türktelekom’lu olmayan pişman, olan bin pişman! - 16 Nisan 2022 Cumartesi
- Bu da Nereden Çıktı! Kanalizasyon Katılım Payı İSTEDİLER - 12 Kasım 2021 Cuma
- Hamamyolu Sizin Dipsiz Kuyunuz mu? - 26 Eylül 2021 Pazar
- Karşı Olduğumuz Şey Tramvay değil, DRAMVAY - 29 Ağustos 2021 Pazar
- Kimliğinden Koparılmış Kentle TURİZM BURAYA KADAR! - 17 Ağustos 2021 Salı
- Emre Kınay’ın Sözleri ve YEREL YÖNETİM GERÇEĞİ - 4 Ağustos 2021 Çarşamba
- Bizim de İhtiyacımız Olan Böyle Projeler! - 22 Haziran 2021 Salı
- Reis Öder! - 27 Nisan 2021 Salı
- Kaskı Kafasına Takmayanın Maskesini Doğru Takmasını BEKLEME - 19 Nisan 2021 Pazartesi
- Gaziray ve Hatırlattığı Geçmiş: 8 Milyonluk FARK - 17 Mart 2021 Çarşamba
- “Yaptım ama Sor Bir Niye Yaptım” - 5 Mart 2021 Cuma
- Doktor Bu Ne? Şebeke Suyu Çay ve Yemek Yapmaya Müsait Değil mi? - 7 Şubat 2021 Pazar
- Peki Şimdi Tepebaşı Bölgesindeki Tüm Tarlalarda PREFABRİKLER Yükselirse! - 14 Ocak 2021 Perşembe
- Yol Muamması: Çevreyolu İhtiyaç mı Yoksa Sadece Hedef Şaşırtmaca mı? - 22 Aralık 2020 Salı
- Kart Akıllı Ama Uygulama İLKEL: Neden İnternetten Yükleme Yapılamıyor - 9 Nisan 2020 Perşembe
- Boş Binalar Ne Olacak ONU DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? - 2 Nisan 2020 Perşembe
- Tülomsaş mı? 10 Santimetre Ne Kadar Önemliymiş Bir Kez Daha Düşünün.. - 6 Mart 2020 Cuma
- Canımızı Acıttın BÜYÜKŞEHİR - 4 Ekim 2019 Cuma
- Yerel İsrafa DUR DEMEYECEK MİSİNİZ? - 7 Mayıs 2019 Salı
- Asfalt Parası Yasal Zorunluluksa, KANUNLARI MI ÇİĞNİYORSUNUZ? - 17 Şubat 2019 Pazar
- Devlet Vatandaşına Tuzak Kurmaz! - 7 Ekim 2018 Pazar
- Ağustos Böceği ve Sigortası Atan Karınca MASALI - 1 Ağustos 2018 Çarşamba
- Bu Sorunun YANITI VAR MI? Asfalt Parası Alınmasın da Diyen Aynı Kişilerdi - 15 Aralık 2017 Cuma
- Bayramsa Bayramınız Mübarek Olsun (!) - 30 Ağustos 2017 Çarşamba
- Böyle Projeler Belediye Başkanlarında YOK - 22 Ağustos 2017 Salı
- Masanın Adı Beyaz da, Mavi de, Halk Da Olsa İCRAAT AYNI - 11 Ekim 2016 Salı
- Pimaşla GİDER, Ancak Bir Yere Kadar GİDER - 30 Temmuz 2016 Cumartesi
- Eskişehir’li Fikrinin Sorulmasına Alışkın Değil ki!.. - 21 Nisan 2016 Perşembe
- ETO: E(tine) T(üyüne) O(rtak mı) - 26 Ocak 2016 Salı
- Toplu Ulaşımdan Kaçan TRAFİKLE BOĞUŞUYOR - 13 Ocak 2016 Çarşamba
- 3. Üniversite Basiretsizliği: Herşey Kabak Hayaline Takıldı - 14 Ekim 2015 Çarşamba
- Sosyalmedyafobik Belediye Odunpazarı - 1 Temmuz 2015 Çarşamba
- KİMLİĞİNDEN KOPARILMIŞ ŞEHİR - 16 Nisan 2015 Perşembe
- Gelişmişlik Neden Rakamlara Yansımıyor - 7 Şubat 2015 Cumartesi
- İnanmazsanız Başaramazsınız! - 3 Ocak 2015 Cumartesi
- Yama Kültürü Sınırlarımızı Aştı - 14 Kasım 2014 Cuma
- Eskiye Rağbet Olsa, Bayata Nur Yağardı! - 14 Eylül 2014 Pazar
- Katılma Payı Muamması! - 4 Eylül 2014 Perşembe
- Belediyecilikte de Tekelleşme Olur mu? - 1 Ağustos 2014 Cuma
- Bu işler böyle biter mi? - 11 Ocak 2014 Cumartesi
- Komik şehir “Eskişehir” - 2 Ocak 2014 Perşembe
- Çevre Yolu Komedyası!.. - 19 Kasım 2013 Salı
- Şehir Trafiği SOS veriyor, Suçlusu Aranıyor - 14 Kasım 2013 Perşembe
- Selçuklu Vurgusu Yanlış mış? - 28 Ekim 2013 Pazartesi
- Bankaların telefon oyununa dikkat! - 14 Ekim 2013 Pazartesi
- Bu nasıl iş böyle! - 2 Ekim 2013 Çarşamba
- “Ben yaptım oldu” Mantığına İsyan - 18 Eylül 2013 Çarşamba
- Ayhan Kavas’ın “Müjde” Rahatsızlığı - 1 Ağustos 2013 Perşembe
- #konuşuptaRiskeGirmeyin - 15 Mayıs 2013 Çarşamba
- Avrupa Masalı Buraya Kadar mıydı? - 7 Nisan 2013 Pazar
- Eskişehirliye Eskişehir Haram mı? - 30 Mayıs 2012 Çarşamba
- Eski Sistem Kaka; Yeni Sistem Harika - 7 Aralık 2011 Çarşamba
- Eski’den yine garip açıklamalar - 12 Ağustos 2011 Cuma
- Çevre Yolu Hız Muamması - 25 Temmuz 2011 Pazartesi
- Kazanan Belli de, Kaybeden Kim? - 14 Haziran 2011 Salı
- Tivibu Aboneliğine Evet Demeden Önce Düşünün - 17 Mayıs 2011 Salı
- Bir varmış, bir yokmuş - 6 Kasım 2010 Cumartesi
- Yazımız Ses Getirdi! - 17 Temmuz 2010 Cumartesi
- Geri Dönüşüm Kutuları Mikrop Saçıyor - 3 Temmuz 2010 Cumartesi
- Hangisi Karınca? - 12 Şubat 2010 Cuma
- Güçlü Türkiye Önce Olmasın! - 30 Ağustos 2009 Pazar
- Sus Payı mı? - 20 Ağustos 2009 Perşembe
- YİTİRİLMİŞ(!) HAYATLAR - 2 Haziran 2009 Salı
- Seçimlerin Ardından... - 30 Mart 2009 Pazartesi
- Burası Senin Yerin!.. - 24 Mart 2009 Salı
- The Other - 10 Mart 2009 Salı
- Asfaltlara da Avrupa Standardı! - 15 Ocak 2009 Perşembe
- Eskişehir Sizsiniz!.. - 25 Aralık 2008 Perşembe
- Vatmanlar Biraz Dikkat! - 12 Kasım 2008 Çarşamba
- İsimleri Tartışıyoruz - 11 Eylül 2008 Perşembe
- Neyi Paylaşamıyorsunuz ki? - 5 Eylül 2008 Cuma
- Süperlig’de İlk Maçın Ardından - 24 Ağustos 2008 Pazar
- Süperlige Doğru ESES’te Neler Oluyor? - 20 Ağustos 2008 Çarşamba
- Halkın ekmeği ile oynamayın artık - 9 Temmuz 2008 Çarşamba
- Mucizeler Ülkesi - 27 Mayıs 2008 Salı
- Market Alışverişlerinde Dikkat! - 22 Nisan 2008 Salı
- Tesadüf mü? - 4 Mart 2008 Salı
- Özgürlük Kavgası - 15 Şubat 2008 Cuma
- Herkes Mutsuz! - 4 Şubat 2008 Pazartesi
- Bizim için önemlisiniz, sigara içmemelisiniz! - 22 Ocak 2008 Salı
- İki yüzlülük mü? - 19 Ocak 2008 Cumartesi
- Ne sıkıntılar çektik? - 17 Ocak 2008 Perşembe
- Fikir ve Emek Hırsızlığı - 10 Ocak 2008 Perşembe
- KDV İndirimi ve Uygulamalar - 2 Ocak 2008 Çarşamba
- Mithat Körler Ve Biz Eskişehirliyiz - 16 Aralık 2007 Pazar
- Hakemler Bize Karşı mı? - 22 Ekim 2007 Pazartesi
- Kalemşörler - 19 Ağustos 2007 Pazar
- Şehrin ruhu! - 2 Ağustos 2007 Perşembe
- Kurallara Uymazsan Buna Benzersin - 24 Temmuz 2007 Salı
- Demokrasi kazandı - 23 Temmuz 2007 Pazartesi
- Ticaret Odası Kimi Kandırıyor? - 20 Temmuz 2007 Cuma
- Dokunulmazlar! - 13 Temmuz 2007 Cuma
- Bağımsız Adaylık! - 9 Temmuz 2007 Pazartesi
- Allah’tan İstanbulu Yönetmiyorsunuz! - 6 Temmuz 2007 Cuma
- Bu ne perhiz! - 5 Temmuz 2007 Perşembe
- Değişim başladı - 1 Temmuz 2007 Pazar
- Eskişehir’e Eskişehirli Olmayan Adaylar - 5 Haziran 2007 Salı