Hem suçlu hem güçlü: Kızına sağlık raporu vermedi diye doktorlara tekme tokat saldırdı
- 9 Ağustos 2020 Pazar
- Bu yazı 31864 kez okundu
Her olayda peşinen sağlıkçılarımızı haklı, muhataplarını suçlu ilan etme hastalığından kurtulmamız lazım!
Yeni Şafak Gazetesinin İnternet sitesinde kocaman bir başlık
"Hem suçlu hem güçlü: Kızına sağlık raporu vermedi diye doktorlara tekme tokat saldırdı"
Hemen ardından da kendilerine ulaşan şekliyle haberi özetlemişler:
"Pandemi döneminde en ağır yükü sırtlanan doktorlara saldırıların ardı arkası kesilmiyor. 'Pes' dedirten son olay Eskişehir'de yaşandı. Aile Sağlığı Merkezi’ne avukatlık stajı yapmak isteyen kızına sağlık rapor almak için giden öğretim görevlisi D.K, raporu hastanenin vermesi gerektiğini söyleyen Dr. E.Ç’ye (31) saldırdı. Araya giren A.A’a (50) da tekme attı. Merkezin güvenlik kamerasına yansıyan olay sonrası iki doktor da D.K. ve yanındaki eşi ile kızından şikayetçi oldu, 15 günlüğüne de koruma kararı aldırdı."
PEKİ GERÇEKTEN DE OLAY İLK DUYURULDUĞU GİBİ Mİ GERÇEKLEŞTİ?
Diğer haberlerin de farklı bir tarafı yok: Kızına sağlık raporu almak için didinip duran, ortada hiçbir haklı gerekçe olmadığı halde o raporun kendilerine neden verilmediğini anlamaya çalışan, kendilerine ölüm tehdidi bile yapılan akademisyen suçlu!
Peki olay gerçekten de bu hadiseden kendilerini mağdur gibi göstermek isteyenlerin piyasaya yaydığı gibi mi gerçekleşti? Acaba olay bizim duyduğumuz, gördüklerimizden daha ötede ve daha farklı bir şekilde gerçekleşmiş olabilir mi?
VİDEO GÖRÜNTÜSÜNÜ İZLEYENLERİN ÇOĞU AKADEMİSYENE HAK VERMİŞ
Bakın bu olayda, daha önceki hadiselerde olduğu gibi sağlık çalışanlarını peşinen haklı, onlarla tartışanları peşinen haksız gösteren önyargılı bir yaklaşım seziyoruz. Bu yüzden bu haberi hiçbir şekilde kamuoyuna aktarmadık.
Olayın görüntülerini de izledik. Olayın görüntülerini ancak mümkün olan açıdan izleyip yorum yapan insanların birçoğu bile kızına hakkı olan raporu bir türlü vermeyen hekimler karşısında hakkını ararken suçlu gibi kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan akademisyene hak vermişler.
Olayın görüntülerini izlediğimizde orada, merkezde çalışan bir bodyguard olduğunu düşündük. Gerçekten de bir sağlık ocağında insanlar sağlık çalışanları ile tartışsalar bile sağlık çalışanlarından herhangi birisi hasta ya da yakınlarına bu kadar saldırgan bir tavır içine girip olayın büyümesine sebep olabilir mi? O kişi her kimse, o saldırgan tavırlarla kamuoyunda peşinen suçlu gösterilip çarmıha gerilen akademisyenin üzerine yürümese olay muhtemelen bu boyuta hiç gelmeyecekti.
Peki bu olayda peşinen suçlanan akademisyen bu yaşananları nasıl anlatmış kamuoyuna yaşananları aktardığı yazılı açıklamasında?
DERNEKTE ALINAN KARARLARA GÖRE Mİ ÇALIŞILIYOR?
Birlikte okuyalım:
"Kızımın Eskişehir Barosu'nda Avukatlık stajına başlayabilmesi için gerekli olan evraklardan biri olan sağlık raporunu almak üzere Kırmızı Toprak Aile Sağlığı Merkezi'ne 04.08.2020 tarihinde öğleden sonra mesai saatleri içerisinde gittik, fakat doktorların gelmediği ve gelmeyeceği söylendi.
Bunun üzerine 05.08.2020 tarihinde raporumuzu almak üzere Kırmızıtoprak Aile Sağlığı Merkezi'ne kızımla birlikte tekrar gittik. Kızım kendi aile hekimimizin izinli olduğu için onun yerine bakan E.Ç. isimli doktor şahıstan rapor talep ettiğini fakat kendisi birkaç yere telefon ettikten sonra kızımın yanına gelerek "Aile Hekimleri Derneğimizin kararı var; sana rapor vermiyorum" dediğini belirtti.
"AİLE HEKİMLERİ DERNEĞİMİZDE KARAR ALDIK, VERMİYORUM. GİDİN BURADAN!"
Kızım baronun sayfasında aile hekimleri tarafından raporun verildiğini ve diğer arkadaşlarının da bu raporu aile hekimlerinden aldığını belirtmesi üzerine doktorun "Git arkadaşların nereden aldıysa oradan al" diyerek sağlık raporunu vermeden, sevk ve hiçbir yönlendirme yapmadan gönderdiğini öğrendim.
Bunun üzerine durumu öğrenmek ve nasıl bir yol izleyeceğimizi belirlemek üzere kızımı da yanıma alarak içeri girdim. Girişteki görevliye doktorla görüşmek istediğimizi söyledim. Bayan doktor geldi. Neden kızımın kaydını yapıp rapor vermediklerini sordum. Doktor olan E.Ç. "Ben sağlık raporu vermiyorum, başka yerden alın" dedi. Ben de bizim aile sağlığı merkezimizin orası olduğunu ve oradan almamız gerektiğini belirtince bağırarak ve el kol hareketleri yaparak "Aile Hekimleri Derneğimizde karar aldık, vermiyorum. Gidin buradan" dedi.
ÜST KATTAN BİRİSİ GELEREK "NE YAPIYORSUN SEN BURADA" DİYE BAĞIRDI
Bunun üzerine kendisine bahsettiği derneğin bir sivil toplum örgütü olduğunu, orada alınan kararların bizi ilgilendirmediğini, burada bir kamu görevini yerine getirdiğini, dolayısı ile görevini yaparken derneğin kararlarına değil devletin kurallarına uyması gerektiğini kendisine hatırlattım ve işlemimizi yapmasını talep ettim.
Bunun üzerine daha da sinirlendi, sesini de yükselterek "Vermiyorum, defolun gidin!" dedi. Kendimi, üniversitede öğretim görevlisi olduğumu belirterek tanıttım. Bu sırada doktorun bu şekilde bağırması ve benim ona durumu anlatmaya çalışmam üzerine, daha sonradan doktor ve isminin A.A. olduğunu öğrendiğim bir şahıs üst kattan gelerek bana "Ne yapıyorsun sen" diye bağırmaya başladı. Ben de kendimi tanıttım ve bayan doktorla konuştuğumuzu ve olayın ne olduğunu bilmeden o şekilde davranmasının yanlış olduğunu belirttim.
Daha sonra bayan doktora dönerek benim talep ettiğim işlemi yapmayarak suç işlediğini, mutlaka kaydımızı yaparak ya rapor vermesini yoksa da ikinci kademe bir sağlık kuruluşuna bizi sevk etmesi gerektiğini hatırlattım. Israr edince ismini bana bildirmesini ve görevini yapmadığı için ilgili birimlere şikayet edeceğimi söyledim.
"BENİM KARDEŞİM BARO YÖNETİMİNDE, SEN VER BAKALIM İSMİNİ"
Bunun üzerine kızıma dönerek "Benim kardeşim baro yönetiminde; sen ver bakalım ismini. Ben sana sorarım" dedi. Ben tekrar kendisine görevini yapmayarak suç işlediğini ve bir an önce kaydımızı yaparak ya raporumuzu vermesi gerektiği ya da ikinci kademe bir sağlık birimine sevkimizi yapması gerektiğini söyledim. Ayrıca kendilerini devletin orada görevlendirmesinin nedeninin bize birinci derece sağlık hizmete vermek olduğunu hatırlattım. Bunun üzerine A.A. bana "Size hizmet falan vermiyoruz, defolun gidin" dedi. Ben de bu işin kendisini ilgilendirmediğini ve karışmaması gerektiğini söyledim. Bu arada bayan doktor bağırarak "Bekleyin o zaman, sizi sevk edeceğim" dedi. Ben de tamam dedim ve A.A. da odasına döndü.
5-10 dakika beklememize rağmen bayan doktordan dönüş olmayınca girişteki görevliye doktorun sevkimizi yapıp yapmadığını sordum. "Yapacak herhalde ama bir yerlere telefonla soruyor ne yapacaklarını, bekleyelim" dedi. "Tamam" dedim ve beklemeye devam ettik.
DOKTORLAR BÖYLE BAĞIRMIŞLAR; DEFOLUN GİDİN, ÖLDÜRECEĞİM SENİ!
Bir süre sonra doktor üst kattaki odadan alt kata geçiyordu. Yanımdan geçerken kendisine "Tamam mı? Bizi nereye sevk ettiniz?" diye sordum. Bana "Sevk ettim, defolun gidin" dedi.
"Nereye sevk ettiniz, nereye gideceğim?" dediğimde ise "Onu da kendin bul, sana bilgi vermek zorunda değilim" dedi ve gitti. Bu arada bayan doktor tekrar bağırarak konuştuğu ve el kol hareketleriyle ortamı gerdiği için üst kattan A.A. isimli şahıs tekrar gelerek aile hekimliğinin kapısında beklediğim sırada bağırarak ve hakaret ederek beni dışarı doğru itti. A.A. isimli doktor şahıs benim üstüme yürüdüğü sırada göğsü ve göbeğiyle beni itti. Ardından tekmelerle saldırdı ve küfürler savurarak "Öldüreceğim seni" dedi.
"KIZIMA GELEN DARBELERİ ENGELLEMEK İÇİN BACAĞIMI ARAYA UZATTIM"
Bu arada kızım doktorun saldırısını engellemek için araya girdi ve beni tekmelerden korumak için gayret gösterdi. Bu doktor, kızıma da aynı şekilde tekmelerle vurarak aradan çıkarıp beni darp etti. Fakat tekmelemesine rağmen kızım beni korumak için aradan çıkmayınca kızımın bileğinden tutup büktü ve cama fırlatarak etkisiz hale getirip aradan çıkardı. Ben kızıma gelen tekmeleri engellemek için ayağımı uzattığım sırada ayağımın birinden tutarak bacağımı yukarı kaldırdı ve bükerek kırmak için çabaladı. Bunun sonucunda beni sırtımın üstüne yere savurup betona vurdu. O sırada orada çalışanların hepsi seyirci durumundaydı. Ayırmak için E.Ç. isimli doktor şahıs hiçbir müdahalede bulunmadı. Buradan da belirtmek isterim ki bayan doktor olan E.Ç. adlı şahısla aramızda hiçbir temas olmamıştır. Eşim darp edildiğimi görünce arabadan gelerek "öldürüyorlar" diyerek çığlık attı. Bunun üzerine beni bıraktılar ve kaçarak binaya girdiler.
VERİLMEK İSTENMEYEN O RAPORU BAŞKA BİR AİLE HEKİMİNDEN ALMIŞLAR!
Daha sonra polis çağırdık ve gerekli adli işlemleri yaptık. Darpla ilgili gerekli raporları aldık. Bu raporun yanısıra devletin kurallarını dikkate alan başka bir aile hekiminden (E.Ç. isimli doktorun dernek kararına dayanarak vermediği) raporumuzu aldık.
Sonuç olarak böyle elem verici bir olayı ailecek yaşadığımız için üzüntü duyuyorum. Canımızı emanet ettiğimiz insanlardan biri olan doktor tarafından darp edilmek ve bana zarar verilmesini engellemeye çalışan kızıma karşı erkek doktorun saldırısı, bayan doktorun tehdidi beni daha da üzmüştür. Adli süreç devam ediyor. Bize bu üzüntü verici durumu yaşatan doktorların gerekli cezayı almasını ve gerçeklerin açığa çıkmasını temenni ediyoruz...
Doç. Dr. D. K."
Esas mağdurun kendileri olduğunu anlatan öğretim görevlisi D.K'nın anlattıklarını bakılırsa herhangi bir aile hekiminden alınabilen sağlık raporunu kızlarına vermemek için buradaki hekimlerimiz inanılmaz ve anlamsız bir direniş göstermişler.
STAJ ÖNCESİ RAPOR İSTENMESİ AVUKATLIK KANUNUNDA YOKMUŞ!
Baroda staj yapmak için sağlık raporu niye şart koşulur orası aynı bir tartışma konusu. Zira bu olayda ismi geçen derneğin bir şubesinin bu konudaki görüşlerini ortaya koyan haber 19 Aralık 2018 tarihinde yayımlanmış. Haberde şu ifadeler bulunuyor: "İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Hukuk Genel Sekreteri Mustafa Tamur, avukatlık staj başvurusunda sağlık raporu istenmesinin hukuksuzluk olduğunu savunarak, yeni kararın, avukat adayları ile aile hekimlerini karşı karşıya getireceğini belirtti.
Avukatlık Kanunu'nda sadece 'avukatlık başvurusu' sırasında yani staj sonunda aklen ve bedenen avukatlığa engel bir halin bulunmaması şartı getirilmişken, kanuni yetkisi olmamasına rağmen avukatlık staj başvurusunda sağlık raporu istenmesi açıkça bir hukuksuzluktur. Anayasamızın 17. maddesine de açıkça aykırıdır. Bu aykırılığı yapan kurumun Türkiye Barolar Birliği olması ise üzücüdür. Daha üzücü olan şey ise TBB'nin de verilen sağlık raporunu 'altı üstü bir imza' olarak görmesidir."
Buradan rahatlıkla anlaşılacağı üzere Avukatlık Kanununda olmayan bir şeyi Barolar Birliği staj yapan avukat adaylarına şart koşuyor ve bunun için gerekli olan ve "altı üstü bir imza" olarak görülen raporun alınması, bu olayda olduğu gibi, bazı sıkıntıların yaşanmasına sebep olabiliyor. Dernek yetkilisinin yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere altı üstü bir imza olan bu belgeyi staj yapacak olan kişiler aile hekimlerinden alıyorlar!
ALTI ÜSTÜ BİR İMZA OLAN BELGEYİ VERMEMEKTE NEDEN ISRAR ETMİŞ OLABİLİRLER Kİ?
Evet, olayın böyle bir yönü var. Ancak Eskişehir'de yaşanan bu üzücü hadisede öğretim görevlisinin kızının başörtülü olduğu ve sanki bu yüzden kendisine "altı üstü bir imza" olan raporun verilmek istenmediği, başka bir aile hekiminden daha sonra rahatlıkla alınan bu belgenin verilmemesinde ısrar edilmesinin olayın büyümesine ve ülke gündemine oturmasına neden olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.
Hadi diyelim ki buradaki hekimlerimiz altı üstü bir imza olan bu raporu vermek istemediler. Muhatabı olan vatandaşlara karşı kullandıkları dil ve yaklaşım bu olayda olduğu gibi mi olmalı? Bir doktorumuz kendilerine sürekli olarak derneklerinin aldığı karara göre değil devletin koyduğu kurallara göre iş yapmalarını hatırlatan öğretim görevlisinin üzerine yürüyor, fiziksel saldırıyı başlatıyor; sonra babasına yapılan saldırıyı engellemek isteyen kıza da aynı şekilde saldırısını sürdürüyor. Tüm bunları kamera görüntülerini izlediğiniz zaman bire bir anlayamıyorsunuz. Çünkü görüntüler tek açıdan; altı üstü bir imza olan raporu almak için iki gününü verdiği halde başarılı olamayan bir ailenin mağduriyeti bu görüntülerde doğal olarak yok, görünmüyor!
SAĞLIK ÇALIŞANLARI ELBETTE BAŞTACIMIZ ANCAK BU YAKLAŞIM BİÇİMLERİ VE KULLANDIKLARI DİL YANLIŞ!
Öğretim görevlisinin kamuoyuna bu konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamadaki ifadelerine göre aile sağlığı merkezinde çalışan hekimlerimizin kendilerine karşı sürekli olarak saldırgan bir dil kullanmışlar. Elbette sağlık çalışanlarımız baştacımız. Ancak sağlık çalışanlarımızın da vatandaşın altı üstü bir imza olan işini sürüncemede bırakması, bu sırada "Defolup gidin, sizi öldüreceğim" gibi ifadeler kullanması (ki görüntülerdeki kişi eğer doktor ise fiziksel olarak da gerçekten çok saldırgan) hiçbir şekilde hekimlik mesleği ile açıklanamayacak kadar mide bulandırıcı.
Vatandaşın işini devletin kurallarına göre yapması gerekenler bunu kendi derneklerinde alınan kararları gerekçe göstererek yerine getirmekten imtina edemezler. Hiç kimsenin, hiçbir kurumun ve çalışanın böyle bir lüksü olamaz. Böyle bir tavır düğmenin en başta yanlış iliklenmesine ve olayın bu derece büyümesine neden olmuş görünüyor. Zaten Aile Hekimleri Derneğinin yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere bu belgeyi aile hekimleri veriyor. Eskişehir'de yaşanan olayda da aile hekiminin bu görevini yerine getirmemekte ısrar ettiği anlaşılıyor!
VATANDAŞI SİNİR KÜPÜ YAP SONRA DA MAĞDURA YAT!
Kimse kusura bakmasın ama altı üstü bir imza ile hallonulacak böyle bir belgeyi tüm uğraşlarımıza rağmen alamamış olsak herhalde hepimiz çok büyük öfke duyardık. Ancak bu olayda anladığımız kadarı ile sağlık çalışanlarımız vazifelerini yerine getirmek istememenin verdiği anlaşılması zor bir agresiflik içinde hareket etmişler. Ne olursa olsun sağlık çalışanlarımızın vatandaşlara karşı öyle bir yaklaşım ve dil kullanmaması gerekirdi. Zaten kamera görüntülerine bakıldığında A.A. isimli doktorun saldırısına kadar herhangi bir fiziksel temas hiç kimse ile gerçekleşmemiş.
HADİSELER, ONU İLK DUYURANLARIN ANLATTIĞINDAN ÇOK FARKLI BİR ŞEKİLDE GELİŞMİŞ OLABİLİYOR!
Bu olay bize bir kere daha şunu gösterdi: Yaşanan bir hadiseyi ilk kamuoyuna kim nasıl aktarıyorsa o olay öyle oldu sanılıyor. Genel olarak hemen her olayda sağlık çalışanlarımız peşinen haklı, vatandaş da haksız gösteriliyor. Ancak olay kamuoyuna yansıtıldığından çok farklı bir şekilde gelişmiş olabiliyor. Olayın bu kadar büyümesine zaman zaman sağlık çalışanlarımızın hatalı tutumları da sebep olabiliyor.
Sağlık çalışanlarımız da onların hizmet vermekle mükellef oldukları vatandaşlarımız da bizim baştacımız. Onların kendi aralarında yaşadıkları benzer her hadise bizleri üzüyor, hüzünlendiriyor.
Umarız şu olaydan hepimiz kendi açımızdan gerekli dersleri çıkarırız da benzer şekilde bir başka hadisenin daha yaşanmasının önüne bugünden geçmiş oluruz!
Sezai Şen
eskisehirdenhaberler.com
- Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Önerilerimiz - 8 Mayıs 2024 Çarşamba
- Hak,Hukuk,Adalet ama Yoldaşlar Hariç - 23 Nisan 2024 Salı
- Gazze’ye de Bayram Geldi mi? - 10 Nisan 2024 Çarşamba
- Kazım Kurt’un Tutarsızlıklıkları - 29 Mart 2024 Cuma
- Ayşe hanıma sorulacak sorular listesi - 28 Mart 2024 Perşembe
- Bu mantık Yetim hakkı yemekse siz onu Ahmet Ataç’ a sorun - 19 Mart 2024 Salı
- Kazım Kurt’a Hodri Meydan Eski defterleri açmaya davet ediyorum !! - 10 Mart 2024 Pazar
- Kazım Kurt’tan Emek ve 71 Evler sakinlerine büyük ayıp! - 3 Mart 2024 Pazar
- Seçim Bahane, Reklam Şahane - 24 Şubat 2024 Cumartesi
- Ayşe Hanım Şehri Ranta Teslim etmeyecekmiş (!) - 18 Şubat 2024 Pazar
- Ak Parti Odunpazarı Belediye Başkan Adayı Özkan Alp “Belediyecilik Gönül İşi” - 8 Şubat 2024 Perşembe
- Eskişehir’deki CHP’li Belediye Başkan Adayları DEM Parti’nin desteğini sonuna kadar hak ediyorlar - 4 Şubat 2024 Pazar
- Siz mi Özgür ve Bağımsızsınız ? - 11 Ocak 2024 Perşembe
- Bir gazetecinin dünyaya barış veya savaşı getirebilir - 9 Aralık 2023 Cumartesi
- Ajda Pekkan ve Eskişehir - 31 Ekim 2023 Salı
- Utanacaklar mı dersiniz? - 27 Temmuz 2023 Perşembe
- Eskişehir’de Hangi Belediye Hangi Medya kuruluşlarını Fonluyor ! - 25 Temmuz 2023 Salı
- SAADET’LİLERE AÇIK MEKTUBUMDUR.. - 11 Mart 2023 Cumartesi
- BİR FESTİVAL VE 2 EYLÜL SENDROMU - 7 Eylül 2022 Çarşamba
- Eskişehir Valiliği gençliğe hizmet ediyor ama ne anlarsınız! - 12 Mayıs 2022 Perşembe
- Denetlenemeyen Belediyeler ve yansız, tarafsız, BRAVDA - 21 Nisan 2022 Perşembe
- Eskişehir’in tramvay ihalesi ve ilginç tesadüfler... - 18 Nisan 2022 Pazartesi
- “CHP iktidara gelse bile muhalefet yapar” sözünü doğru çıkartan haller bunlar! - 21 Haziran 2021 Pazartesi
- Anlatmaya gerek yok, işte Odunpazarı Belediyesi - 9 Nisan 2021 Cuma
- KENDİMİZİ Mİ KANDIRIYORUZ! - 5 Nisan 2021 Pazartesi
- BELKİ BİR GÜN KABUĞUNU KIRAR BU KENT! - 9 Mart 2021 Salı
- VASIFSIZ ŞEHİR ESKİŞEHİR! - 19 Ocak 2021 Salı
- Hem suçlu hem güçlü: Kızına sağlık raporu vermedi diye doktorlara tekme tokat saldırdı - 9 Ağustos 2020 Pazar
- Belediyelerde görevli 2 kardeşle ilgili yeni iddialar da yenilir yutulur gibi değil! - 21 Mayıs 2020 Perşembe
- RAPOR DEĞİL MAKALE - 17 Nisan 2019 Çarşamba
- YALANDAN KİM ÖLMÜŞ - 24 Mart 2019 Pazar
- HDP’DEN UTANIYOR MUSUNUZ - 20 Mart 2019 Çarşamba
- ’Beka’yı Google’da değil o şehidin gözlerinde ara’ - 8 Mart 2019 Cuma
- Bi tarihte “AKP iktidarının projesini” alkışlarken biz! - 15 Kasım 2018 Perşembe
- Kur balon, rakamlar gerçek! - 14 Ağustos 2018 Salı
- 10 milyon kesseniz ne olur! - 30 Ağustos 2017 Çarşamba
- YABANCILIK ÇEKMİYORDUR - 8 Ağustos 2017 Salı
- Seni çok seviyorum Eskişehir - 31 Temmuz 2017 Pazartesi
- Darbenin siyasi ayağı yürüyor! Enkazın altında Kılıçdaroğlu kalır.. - 6 Temmuz 2017 Perşembe
- Anılarımdan… - 12 Haziran 2017 Pazartesi
- Büyükşehir işkencehânesi - 8 Mayıs 2017 Pazartesi
- Yediler Parkı’na kat çıkmak! - 28 Nisan 2017 Cuma
- Alpay’a vurmadan önce… - 29 Ocak 2017 Pazar
- Fikirci Bey: EY CHP SEÇMENİ GEÇTİ O DEVİRLER - 25 Ocak 2017 Çarşamba
- Belediyeyi hesap uzmanı yönetiyor ama balık istifi tramvay zarar ediyor! - 19 Haziran 2016 Pazar
- EN SEVİLEN ÖĞRETMEN HZ. MUHAMMED (S.A.V.) - 24 Kasım 2015 Salı
- Erdoğan hem Türkiye’de hem de dünyada satranç oynuyor! - 18 Ekim 2015 Pazar
- Eskişehir’in en büyük sorunu Büyükşehir yönetimi! - 24 Temmuz 2015 Cuma
- Ahmet Ataç coşmuş bir kere! - 24 Haziran 2015 Çarşamba
- Esogü yeni bir doğuma gebe - 7 Mayıs 2015 Perşembe
- Ekmek gibi bir kutsalı bu işe karıştırmayacaktınız - 2 Nisan 2015 Perşembe
- Bu şehirde hiçbirimiz güvende değiliz artık! - 21 Mart 2015 Cumartesi
- Ak Parti’nin Aday Adayları Ne Yapmaya Çalışıyor? - 15 Mart 2015 Pazar
- Fikirci Bey: BİR ŞEFİN OĞLU, ZOR ŞEFİN OĞLU - 15 Ocak 2015 Perşembe
- Eskişehirli çile çekerken halkçı(!) belediye başkanları nerede? - 1 Ocak 2015 Perşembe
- Eskişehir batarken keman çalanlar - 5 Aralık 2014 Cuma
- Belediye asfalt parası için her an kapınızı çalabilir! - 26 Ağustos 2014 Salı
- Cezalarla övünüyoruz… - 14 Mayıs 2014 Çarşamba
- Esrarengiz sıkıntı - 23 Nisan 2014 Çarşamba
- Erdoğan’ın hezimeti, muhalefetin zaferi!.. - 2 Nisan 2014 Çarşamba
- PROJELERİMİ AÇIKLIYORUM, ÇALARLARSA ÇALSINLAR - 29 Mart 2014 Cumartesi
- İftirayı Basıp Dağıtmış - 1 Mart 2014 Cumartesi
- Seçmen ‘Önce Eskişehir’ derse - 23 Şubat 2014 Pazar
- Büyükerşen’in hırçınlığı... - 23 Ocak 2014 Perşembe
- Yolsuzluk iddiaları Kılıçdaroğlu ve Eskişehir - 29 Aralık 2013 Pazar
- HAK ETTİN BUNU ERDOĞAN - 19 Aralık 2013 Perşembe
- Eskişehir’i Allah Korudu - 10 Aralık 2013 Salı
- Orhan Hoca üzülmüş müdür? - 1 Aralık 2013 Pazar
- GURUR VEREN ŞEHİR? - 28 Kasım 2013 Perşembe
- Eskişehir’in trafik sorununda suçlu bulundu: TCDD - 16 Kasım 2013 Cumartesi
- Ne gereği vardı AK Parti? - 1 Kasım 2013 Cuma
- PRINCE OF ESKİŞEHİR - 16 Ekim 2013 Çarşamba
- Ey halkım, bu CHP’ye oy vermeye devam edecek misin? - 5 Ekim 2013 Cumartesi
- Eskişehir yaşanabilir bir şehir mi gerçekten? - 25 Eylül 2013 Çarşamba
- Hangi sağcı CHP’ye oy verecekmiş şaşarım - 18 Temmuz 2013 Perşembe
- Gerçekten kaygılanın artık.. - 1 Temmuz 2013 Pazartesi
- Orantısız reklam gücü - 22 Haziran 2013 Cumartesi
- Gezi Parkı olaylarının zamanlamasına dikkat! - 4 Haziran 2013 Salı
- Fikircibey yazdı:Toplumsal muhalefet - 3 Haziran 2013 Pazartesi
- Siyasi Oda Başkanları - 15 Mayıs 2013 Çarşamba
- ÇAĞDAŞ ESKİŞEHİR RÜYASI - 7 Nisan 2013 Pazar
- Oldu paşam!.. - 19 Ocak 2013 Cumartesi
- Ulusalcıların da bölücülerin de hedefleri bir! - 31 Ekim 2012 Çarşamba
- Büyükerşen neden toptancı AVM yatırımcısını da alnından öpmüyor? - 13 Ekim 2012 Cumartesi
- ESKİŞEHİR’E YAZIK EDİLİYOR.. - 26 Eylül 2012 Çarşamba
- Büyükerşencilik - 12 Eylül 2012 Çarşamba
- RAMAZAN TAKVAYI ÖĞRENME AYIDIR - 23 Temmuz 2012 Pazartesi
- Oktay Kuban, naylon fatura davasını sonuçlandırıp gitmiş! - 19 Haziran 2012 Salı
- Büyükerşen havanda su dövüyor! - 18 Nisan 2012 Çarşamba
- MUHAMMEDİ AHLAK - 8 Nisan 2012 Pazar
- Eskişehir/heykelşehir - 11 Mart 2012 Pazar
- Eskişehir’de öğrenci olmak! - 6 Şubat 2012 Pazartesi
- Tramvay “ulaşım aracı” değil de “fondöten” sanki… - 2 Kasım 2011 Çarşamba
- Korktukları bir şey mi var? - 9 Eylül 2011 Cuma
- İşte "sır" gibi gizlenen proje - 2 Ağustos 2011 Salı
- Yasal olarak imkânsız da bence bisiklet yasaklanmalı! - 29 Haziran 2011 Çarşamba
- Beş maddede seçim analizi - 13 Haziran 2011 Pazartesi
- Bir CHP iktidarı olunca ne olur? - 27 Mayıs 2011 Cuma
- Bu nasıl bir hesaptır? - 22 Nisan 2011 Cuma
- Bisiklet kullanımı için “laf değil iş” üretin… - 16 Nisan 2011 Cumartesi
- "İmara kapalı arsayı neden, nasıl ve kimden aldınız?.." - 7 Nisan 2011 Perşembe
- PKK kitap yazsın, DHKP-C broşür bastırsın!... - 30 Mart 2011 Çarşamba
- "Hoca"dan yeni öğrencilerine ilk ders... - 4 Mart 2011 Cuma
- Buna "dik duruş" değil "mızırdanma" denir... - 10 Şubat 2011 Perşembe
- Baro için utanç kaynağı... - 27 Ocak 2011 Perşembe
- "Dev proje" ve akıl almaz engellemeler... - 12 Ocak 2011 Çarşamba
- Eskişehirliler dehşet içinde!.. - 6 Ocak 2011 Perşembe
- Eskişehir’de gerçekten "Kral Çıplak" demek gerekiyor... - 28 Aralık 2010 Salı
- Omlet Partisi - 12 Aralık 2010 Pazar
- "Sarısungur’dan bana ne" demek o kadar kolay değil... - 12 Kasım 2010 Cuma
- Bu kadar da pişkinlik olmaz ki... - 10 Kasım 2010 Çarşamba
- Askeriye yeni çaycılar mı arıyor? - 27 Ekim 2010 Çarşamba
- Sarısungur’da "İkinci perde" - 22 Ekim 2010 Cuma
- Sarısungur "farklı ve özel" bir köy... Yapılanlar "farklı ve özel" işler... - 20 Ekim 2010 Çarşamba
- Ah Türkiye’m, vah Türkiye’m! - 12 Ekim 2010 Salı
- Termal ayıbımız - 6 Ekim 2010 Çarşamba
- "Korsan gemisi" de iyi para eder... - 27 Eylül 2010 Pazartesi
- ESKİ Genel Müdürü Taşeronluk Yaptı mı? - 24 Eylül 2010 Cuma
- "ESKİ böyle yapacaksa hiç yapmasın daha iyi" - 13 Ağustos 2010 Cuma
- Sfenks’in sorusu, Heron’un gözleri... - 9 Ağustos 2010 Pazartesi
- Sanki, “yangından mal kaçırılıyor” - 31 Temmuz 2010 Cumartesi
- Çok şükür ki Yenigün gibi bir gazete var! - 27 Temmuz 2010 Salı
- Bir yaşam (!) uğruna yok edilen yaşamlar... - 26 Temmuz 2010 Pazartesi
- "Fabrikalar Bölgesi"nde sıkıntı ne, yaratıcısı kim? - 21 Temmuz 2010 Çarşamba
- “BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÇALIŞIYOR…!” - 15 Temmuz 2010 Perşembe
- Büyükşehir Belediyesi ve ESKİ nereye "borç para" verdi? - 12 Temmuz 2010 Pazartesi
- Dert yanılacak bir şey yok... Hesabı verilecek çok şey var... - 2 Temmuz 2010 Cuma
- Murat Keskin haklı çıktı: Harbiden çakma plajmış! - 30 Haziran 2010 Çarşamba
- Yağmur boya ve cilaları siliyor - 27 Haziran 2010 Pazar
- Teröristleri ‘çoban’ zannedersen!... - 24 Haziran 2010 Perşembe
- Terör, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu! - 23 Haziran 2010 Çarşamba
- "Zamlara alışılır" diye boşuna bekliyorlar... - 22 Haziran 2010 Salı